Duke Ellington ile swing çağına yolculuk: Blanton/Webster Döneminin Dans ve Can Üzerine Etkisi
Duke Ellington'un 1940-42 yılları arasında RCA Victor ile yaptığı legendary albümü, Blanton-Webster dönemi ve Swing döneminin doruk noktası hakkında detaylı analiz.
Salih Ürek
Bir albüm ya da eser üzerine yazmak; şarkıyı gündelik hayatın içinde listeden çalıp dinlemekten kat be kat daha zor olduğunu fark ediyorum. Listeler yapıyoruz, müzik platformlarından şarkılar arıyor ekliyor ve çalıyoruz, üzerine dans ediyoruz… Bu kadar günlük hayatımızın içinde olan bir şey hakkında nasıl olur da yorum yapmaya çalışınca koca bir boşluk önümüze çıkıyor. Bu yazı dizisinde eğer elimden gelirse -en azından Türkiye lindyhop sahnesi içerisinde- bu duruma biraz daha yoğunlaşıp, üzerine dans ettiğimiz müzikler konusunda hikayeler, detaylar, bilgiler anlatarak müzik konusunun daha içerisine girmek istiyorum. Çoğunluğumuz gibi ben de konunun uzmanı değilim ama müzik üzerine konuşmak ve gerçekten dinlemek (absorbe ederek), odaklanmak ve analiz etmek için illa konunun uzmanı olunmasına gerek olmadığı kanaatindeyim. Müziğin sadece dans ederken bize eşlikçi olmadığını bilakis varlığıyla dans edeni, dinleyeni o kadar dolaysız bir şekilde cezbetmesi beni en çok büyüleyen noktası olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Bu sebeple bu yazılarda da müziği, albümleri bu bakış açısından ele almaya çalışarak anlamaya ve daha çok dans sahnemizin odağına almayı hedeflemekteyim, umarım bir nebze olsun başarabilirim.
Buradan hareketle, günümüzde sıkça yaptığımız gibi şarkı bazlı ve sürekli favori önerilenlerden, başka listelerden alınan şarkılardan ziyade, bir albüme odaklanarak albüm hakkında yazmanın daha uygun olduğu düşüncesindeyim. Böylece albümün çıkış hikayesine, albümde yer alan şarkıların enstrümanlarına, sanatçılarına daha derinlemesine nüfuz edilebilecektir. Mesela 1920lerdeki aranjman, beste ve müzisyen ekolleri ile 1940’lardakiler arasında kıyaslama yapılamayacağı gibi bu dönemlerde farklı müzikal ekollerden, tarihi olaylardan, teknolojik ve sosyokültürel sorunlardan kaynaklı albümlerin ve müziklerin yanlış yorumlanabilmesinin önüne geçilebilecektir.

Duke Ellington - Never No Lament: The Blanton/Webster Band
DUKE ELLINGTON - NEVER NO LAMENT - THE BLANTON/WEBSTER BAND
“Gün gelecek tüm caz sanatçıları bir araya gelecek ve dizleri üstüne çökerek Duke Ellington’a hürmetlerini sunacaklar.” - Miles Davis
1940'lar: Swing'in Doruk Noktası ve İnişin Başlangıcı
1940’lar ilginç bir dönem gerçekten, dışarıdan bakıldığında Swing Dönemi’nin doruk noktası diyebiliriz. Biraz yakından ve dikkatli baktığımızda ise düşüşe geçtiğinin belirtilerini görebileceğimize inanıyorum. Müzik endüstrisinde bir orkestraya dahil müzisyenler büyüyen müzik endüstrisine rağmen hak ettikleri ekonomik seviyeye ulaşamamaktaydılar. Buna ek olarak sürekli seyahat halinde olmak da eklenince giderek zorlaşan bir atmosfer olduğu görülmektedir. Müzisyenler için oluşan bu sıkıntıların, yayıncılar ve menajerler için geçerli olmadığı da bu dönemde fark edilmeye başlanıyor. Müzisyenler artık sadece müzik yapabilecekleri, seyahat etmek istemeyecekleri yeni kulüplerin ihtiyacını hissediyor*; aranjör ve besteciler daha yüksek fiyatlarla çalışabilecekleri orkestralar arayarak yer değiştiriyorlardı**. Müzik sektörü büyümüş, büyüdükçe endüstrileşmiş ve altından kötü kokular gelmeye başlamıştı. Bu da her popüler eğilim gibi kalitede bir düşüş ve müzikten ziyade matematiksel ticari bir atmosfer oluşmasını kaçınılmaz kılmaktadır. BOP ve Jump Blues için bu tohumlar yeterli olacaktır. Büyük Orkestralar için ise savaşın da kaçınılmaz olarak getirdikleri ile beraber büyük bir darbe alacakları dönem yaklaşmaktadır. Duke Ellington bu değişimi bence fark etmişti. Yayıncısı ile arasının açılmasında ve hatta şu cümleyi söylemesindeki ana etkenin bu fark ediş olduğunu düşünmekteyim: “Jazz is music, Swing is business.”
Duke Ellington Orkestrası: Sessizliklere Karşı Müzik
Duke Ellington Orkestra’nın en önemli başarısı caz müziğine özgü kendi tınısını (sound) korumasıdır. Bunu da beraber çalıştığı müzisyenleri hem müzikal olarak hem de ekonomik olarak her zaman desteklemesinden kaynaklanmaktadır. Kısaca bu müzisyenlere baktığımızda orkestra içerisinde oturmuş bir uyumun ve güven ortamının sağlandığını hemen görebiliriz. Örneğin Johnny Hodges(Saksafon) ve Cootie Williams (Trompet), Juan Tizol (Pistonlu Trombon), Sonny Greer (Davul), Fred Guy (Gitar, Banjo) gibi Duke Ellington ortestrasının virtüözleri 10 yılı aşkın senedir, Rex Stewart (Trompet) ise 5 senedir gruptadır. Duke Ellington’un grup içerisindeki bu virtüözlerin icra yeteneklerine göre besteler yapması ve yıllar içeresinde gelişen beste-icra uyumunu ve buna bağlı kalite ve başarasını yakalamasında bu müzisyenlere verdiği değer açıkça belli olmaktadır.
Albümün Kökeni ve Önemi
Bu albüm de Duke Ellington’un, Colombia Kayıt şirketi ve yayıncısı ile yaşadığı sıkıntıların ardından kayıt ve yayın haklarını değiştirdiği; 1940-42 yılları arasında RCA Victorla yaptığı albümlerin bir koleksiyonunu oluşturmaktadır. Albüm’ün aslı Blanton-Webster Band adıyla 1986 yılında piyasaya çıkmıştır. Aynı yayın şirketi 9 ek şarkı daha ekleyerek 2003 yılında genişletilmiş bu albümü piyasaya sürmüştür.
Bu albümü caz tarihi ve Duke Ellington için önemli kılan birçok etmen vardır. Duke Ellington da 1920’lerin ikinci yarısından itibaren başladığı “Jungle Style” müziği ve sonrasında klasik seviyesine oturduğu ve birçok jazz standardı çıkardığı 1930’lar sonrasında yenilenmiş bir tını arayışı içerisindeydi. Kayıt ve yayın şirketinin değişmesi ve teknolojik gelişmelerin de etkisiyle Ellington, daha yüksek bir müzik ve ses kalitesi hedeflemekteydi.
Yenilikçiler: Billy Strayhorn ve Jimmy Blanton
1938 yılında gruba davet edilen 23 yaşındaki besteci ve aranjör Billy Strayhorn bunun en önemli göstergesidir. Duke’ün baş yardımcısı ve partneri olarak yıllarca Duke ile birlikte çalışacak olan Strayhorn, Duke’ün bu yıllardan sonraki tüm işlerinde aranjman veya besteci olarak yer alacaktır. Bu yıllardan sonraki tüm albümlerde akor yürüyüşleri ve aranjmanların daha üst seviyede bir cazı haber vermesindeki en dikkate değer adım olarak Strayhorn gösterilmektedir.
Strayhorn’a ek olarak Jimmy Blanton bu yenilik adımlarının ikinci bir göstergesi olmaktadır. Ellington, Blanton’u iş sonrası gittiği bir gece kulübünde dinlemiştir ve o zamanlar Blanton 20 yaşındadır. Blanton’un kontrbas tekniği yaklaşık 5 sene sonra iyice yaygınlaşacak BOP hareketini önceden müjdeleyen ve caz bassında fazlasıyla yenilikçi hamleler barındırmaktadır. Duke ve Strayhorn, Blanton’un bu virtüözlüğünü oldukça ön plana çıkarmak için birçok şarkıda bass solo bölümleri ayırmışlardır. Blanton’u gruba dahil ettiği andan itibaren daha önce caz tarihinde görülmedik bir şekilde kontrbası ön plana çıkarmış, sahnede de en önce merkezi olacak şekilde Ben Webster’la birlikte yer vermiştir.
Ben Webster ve Grup Dinamikleri
Ben Webster ise Duke’un her zaman grubunda olmasını istediği bir sanatçıydı. Aynı yayın şirketi ile çalışan Cab Calloway Band’da olduğundan sadece bir iki şarkı kaydı için beraber çalışmışlardı ve kendi orkestrasına alamamıştı. Yayın şirketi değişince bu konuda rahatladı ve Ben Webster gibi bir müzisyeni -grubunda 4 tane kamışlı müzisyen olmasına rağmen- grubuna dahil etti. Ben Webster’ın bu kadar müzisyen varken gruba nasıl katkı sağlayacağı konusunda endişeli olmasına rağmen, onu motive ederek ve özgür bırakarak bu albümde caz tarihine Ben Webster soloları olarak kalacak sololar çıkmasını sağladı.
Elimizde 75 şarkılık bir koleksiyon var ve bu şarkıların 7 tanesi Caz Standardı olmuştur.
Seçilmiş Şarkılar: Ko-Ko
Ko-Ko değişik bir şarkı. Karanlık ve kötü haberler getiren bir girişin ardından tam bir Ellington kontrastlığı içerisinden geçerek parçalara ayrılıyor ve karşılıklı konuşmalarla toparlanan bir genel resim çiziyor. Tromboneların birbirine farklı noktalardan konuşmaları ve arkasındaki destekleyici üflemelilerle desteklenen swing ritmi dinleyeni farklı yerlerden yakalayacak şekilde atmosferi kuruyor. Bu şarkının bestesinin ve aranjmanın ileride Miles Davis’le Modal Caz olarak adlandırılacak yapıya atıf yaptığı da bilinmektedir.
Cotton Tail: Webster'ın Sessizliği ve Dinamikler
Cotton Tail çok cüretkâr bir giriş ile introsuz bir şekilde başlıyor. Nakarata tüm ekip hızlı ve kendinden emin bir keskinlikte girdiği halde, ilerlerken arkada buğu ve toz kaldırırcasına enstrümanlar kalıyor ve atışmalar başlıyor. Sonrasında ise Ben Webster bu toz duman koşuşturmanın arasında sakince solosunu alıyor ve tam kendisi gibi, o bütünleşmiş beden enstrüman uyumuyla yukarılara çıkıyor ve şarkı bambaşka bir evrene giriyor. Gunther Schuller, Webster'ın bu şarkıdaki solosu için, "müzikal fikirler dünyasının tamamı arasında dikkate değer bir denge bulduğunu: uzun ve etkileyici tutulan notalarla serpiştirilmiş sallanan sekiz notalı ifadeler, bunlardan bazıları tutkulu vibratolar ve sarsıntılarla süslenmiş, yumuşak tonlardan sıcak ve boğuk tınılara kadar uzanan tonal renklendirmeler, hepsi öngörülebiliri ve öngörülemez olanın zengin bir karışımı. Dinleyiciye, yerleşik değişikliklerden sapan, ancak melodik duyumsaması hala yerinde, dikkate değer bir mantık ve zanaatın solosu gibi geliyor. Bir solonun bir hikâye anlattığını söylemek klişe haline geldi, ancak Webster tam da bunu başarıyor: etkileyici bir giriş, anahtar ifadelerin geliştirilmesi, doruk noktasına doğru ilerleme, bunların hepsinde belirgin bir anlatı niteliği var. Şaşırtıcı bir şekilde, tek seferde çivilenmiş gibi [1]. Ellington’un her zaman yaptığı gibi ufak piyano dokunuşlarıyla yönlendirmesinin ardından, Sonny Dreer ve Blanton’un çığırından çıkmışçasına kaygan zeminde, kontrollü ve uyumsuz olarak ilerleyen bir enstrümanlar makinesi… aman allahım şarkı nerdeydi. Sanki nakarat aranıyor ve bulunmuyor gibi bir ilerleyiş. Eleştirmenler Duke’ün gizlice BOP’un kutsal mekanı Milton’s da gizlice takıldığını ve bu şarkıyı oradaki takılmalarından esinlenerek yazdığını bile düşünmekteler. Şarkı aslında “I got Rhythm” adlı başka bir standardın akor ilerleyişleri üzerine yapılmış melodilerden oluşmaktadır. Bir Jazz Standardı üzerine başka bir Caz Standardı… Ayrıca gelecek nesiller ve özellikle BOP için sürekli ele alınan ve geliştirilen bir eser. Bu şarkıyı Duke Ellington’dan başkası yazamazdı ayrıca O’nun sadece şarkı yazmak değil ayrıca enstrüman sololarını ve orkestra üyelerini ön plana çıkarak şekilde icrayı önemseyen duruşunun da bir simgesidir bu şarkı. Swing Dönemi’nin ortasında yüksek tempolu ve zor dans edilebilir böyle bir şarkıyı yapması da ne kadar ileri görüşlü modern caza ilham veren yönünü de açıkça göstermektedir.
Chelsea Bridge: Empresyonist Bir Resim
Chelsea Bridge evde sakince oturup müzik dinlerken, bir resmin içine girmişçesine etrafınızı saracak denli empresyonist. Ellington’suz bir Billy Strayhorn imzası. Strayhorn şarkının isminde Turner’ın bir tablosundan esinlenmiş ve şarkının cazdan ziyade klasik müzikten, özellikle Ravel’den ilham aldığını söyleyen yazarlar var. Trombonların sisli atmosferi ile oluşturulan atmosfer, sislerin arasında çıkıp gizlenen hatlar gibi ilerlerken, resmin konturlarını belirginleştiren ve adeta dışarı vuran ressam ise Ben Webster. Webster’ın bu kısa solosu caz tarihine geçecek denli özel olmuştur. Sonrasında da bu şarkıya repertuarında defalarca yer ayırmış ve onunla özdeşleşmiş bir şarkı olmuştur. Yine bu şarkıda döneminin o kadar ötesindedir ki Miles Davis’in Besteci ve aranjörü Gil Evans şu yorumu yapmıştır: “Chelsea Bridge’i duyduğum anda onu denemek için harekete geçtim. Sadece bunu yaptım, şimdiye kadar yaptığım tek şey buydu; Billy Strayhorn’un yaptıklarını yapmayı denemek [2].
In a Mellowtone ve Perdido: Swing'in Kalbi
Mevcut bir şarkının akor ilerleyişini alıp üzerine yeni eklemeler yapmak Duke Ellington’un çoğu bestesinde karşılaşılabilir bir durumdur. Fakat O, yeni melodiler hazırlarken akorların derinlerinde yatan kutsal müziği bir şekilde açığa çıkarmaktadır. In a Mellowtone da başka bir swing hiti olan “Rose Room” şarkısının akor ilerleyişleri üzerine hazırlanan bir şarkıdır. Günümüzde bir caz kombosu için döneme geri dönmek istenirse, bir zaman makinesi gibi Swing Çağı’na götürebilecek basitlikte ve güzellikte bir şarkıdır. Girişteki basit piyano solosu ve bass çağrısıyla sanki bir kalabalık toplaşmaya geçilen bir kapıdan geçilir ve içeride kamışlılarla bakır üflemelilerin karşılıklı konuşmalarına geçilir ve Cootie Williams’ın o parlak keskin ışıltılı solosunun yine koroya emirler veren sanki savaşa hazırlayan mükemmel bölümleri gelir. Daha alçak tondan ve yumuşak sihirli bir solo da Johnny Hodges ‘la devam eder ve müziğin sonlarında artık Swing Çağına girmiş bulunuruz. Şarkı ayrıca bu güzel swing riffleri içerisinde sololar için inanılmaz imkanlar yaratabilir özelliktedir. Bu da şarkının birçok küçük grupla çalınabilmesini ve çok sayıda icrasını mümkün kılmıştır. Özellikle Johnny Hodges ve John Coltrane’nin birlikte çaldıkları 7 dakikalık versiyonunda Coltrane’nin bu şarkıdaki inanılmaz sololarını dinleyebilirsiniz. Tabi ki partilerimizde bu şarkıya her zaman yer verdiğimiz Count Basie’nin çeşitli yorumları da bulunmaktadır. Bir de dans harici bu şarkıyı güzel bir Pazar sabahında özümsemek isterseniz Ben Webster ile Coleman Hawkins-Roy Eldridge ve Jo Jones’un sololarının bulunduğu 20 dakikalık versiyonunu da dinleyebilirsiniz.
Yine basit yapısıyla ve tekrar eden riffler üzerine Duke kontrastlığı ile derinleştirilmiş dans şarkımız Perdido. Şarkı grubun pistonlu tromboncusu Juan Tizol tarafından bestelenmiş gözükmektedir. Bu dönemde radyo yayınları ile ilgili yaşanan sıkıntılardan dolayı Duke Ellington kendi adını kullanmamakta olmasına rağmen şarkının ismi ve latin tınısı bunu gerçekten Tizol’ün bestelediğini hissettirmektedir. Bu şarkı haricinde Caravan, Bakiff ve Conga Brava da Porto Riko asıllı müzisyen Tizol imzasını taşımaktadır. Tekrar eden bölümler ve karşılıklı müzisyen etkileşimlerinin kontrastlığı ile tipik bir Duke Ellington düzenlemesinden geçmiş gibi görünen şarkı, dönemin swing ruhu için çok uygun olmuştur. Akılda kalıcı melodilerle desteklenen güçlü swing hissiatı ve şarkının basitliğine ve bir iki hafta sonra olacak Pearl Harbor saldırısı ile Amerika’nın savaşa girmesine rağmen arada kaynamamış ve günümüze kadar bir swing hiti ve jazz standardı olmasını sağlamıştır. Ayrıca solo atışmalar için müzisyenlere mükemmel bir altyapı sağlamaktadır. Bir caz klasiği olan atışma ve jamler de her müzisyene basitliği ile tarafsız alan sunan bu şarkı da ne derece bir atışma olabileceğini görmek için, Illnois Jacquet ve Flip Philips ile bu şarkı üzerinden atışmalarını dinleyebilirsiniz.
Sonuç: Dans-Müzik İlişkisi İçin Bir Harita
Albüm swing dansı için daha birçok şarkıyı barındırmasına rağmen hepsinin üzerine birer cümle de olsa söylemek isterim fakat bu yazı bir yerde bitmesi gerekiyor. Bu sebeple bence dans-müzik ilişkisi için bu album zengin içeriği ile çok uygun görünmektedir. Swing müziği ve Duke Ellington dünyasına giriş için çok güzel eserler barındırmaktadır. Duke Ellington’un birçok eleştirmene göre en verimli olduğu ve en iyi grubunu oluşturduğu bu dönem; ayrıca dansımızı oluşturan etmenlerin nasıl bir atmosfere sahip olduklarını da oldukça iyi açıklamaktadır. Blanton’un bu dönemin ortasında trajik ölümü, radyo yayıncılarının kısıtlamaları, ikinci dünya savaşına girilmesi gibi etmenler dolayısıyla bu efsane orkestra 1944 yılında dağılmıştır. Savaş sonrasında ise hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, küçük caz komboları oluşarak BOP ve Jump Blues piyasada yerini alacaktır. Büyük orkestralar büyük darbe almasına rağmen Duke Ellington, büyük orkestra lideri olarak uzun yıllar daha devam edecektir.
[1] 1940’larda Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı başlamış, Amerika daha savaşa katılmamış ama plak üretiminde ve radyo yayınlarında bazı kısıtlamalar oluşmaya başlamıştır. Bu sebeple Büyük Orkestra’ların müzisyenlerinin ekonomik sıkıntıları artmıştır. Ayrıca Jazz sahnesinin popülerleşmesi ile birlikte, virtüözlerin kendi ayakları üzerinde durmaya ve özerk olmaya karşı arzuları artmaktadır. Küçük caz komboları ticari olmayan işler için -büyük işlere ek olarak- küçük jam kulüplerinde takılmaktadırlar. Milton’s Playhouse gibi müzisyenlerin takılacağı, akşamları herkesin özgürce jam yaptığı ve BOP müziğinin doğum yeri olacak böyle bir kulübün 1938 yılında açılmasını başka nedenler açıklamıyor. Çünkü Amerika savaş yüzünden radyo yayın vergilerinin artmasını, plak basımını azaltma gibi girişimlere henüz başlamış değil, bunlar 1940 sonrasında olacak ve 1942’den itibaren savaşa girecektir. Minton’un başarısı müzik piyasasında sağlam bağları olması ve müzisyen sendikaları ile ilişkileri sayesinde müzisyenlere barında jam session yaptırıyor olabilmesindeydi. Yani müzisyenler tarafından bir talep vardı, özgürce müzik yapabilecekleri bir alan istiyorlardı.
[2] Örneğin Jimmie Lunceford Orkestrasın’da Sy Oliver ekonomik nedenlerle ayrılıyor ve bunun Lunceford’un cimriliği olduğunu düşünüyorlardı fakat yıllar sonra anlaşılıyor ki Lunceford’da Manajeri için çalmıştı yıllarca. Aynı şekilde Duke Ellington’da, yayın haklarını ve programlarını organize eden Irwing Mills’in Duke’ün reputasyonu en üst düzeydeyken bile ekonomik olarak Mills’in istismar ettiği bir ekonomik koşullar yaratmıştı.
İlgili Yazılar

Frankie Manning: Lindy Hop'un Efsanevi Öncüsü
Dans tarihinin en etkileyici figürlerinden Frankie Manning'in hikayesi ve Lindy Hop'a kattığı devrimci aerial hareketleri keşfedin.

Norma Miller: Lindy Hop'un Kraliçesi
Lindy Hop'un kraliçesi Norma Miller'ın cesur kişiliği ve dans dünyasına kattığı yenilikçi yaklaşımı keşfedin.

Lindy Hop: Swing'in Efsanevi Dansının Tarihi
Harlem'in sokaklarından dünyaya yayılan Lindy Hop'un büyüleyici tarihini ve kültürel etkisini keşfedin.